
Evrimciler, bütün canlı varlıkların tüm organları ile birlikte yavaş yavaş ve kademe kademe ilerleyen bir evrim süreci içinde meydana geldiklerini iddia ederler. Ancak insan vücudundaki herhangi bir organın işlevleri ve yapısı gözönünde bulundurulduğunda, üstün bir tasarım ve plan ile yaratılmış olduğu açıkça görülebilir. Evrimciler ise, en karmaşık organların bile tesadüfen oluştuğunu ileri sürerler. Evrimcilerin bu konudaki mantık bozukluklarını görmek açısından gözün oluşumu ile ilgili iddialarına yer vereceğiz.
Göz, insan vücudundaki en karmaşık ve kusursuz yapıya sahip organlardan biridir. Birbiri ile içiçe geçmiş, biri olmazsa diğerleri işe yaramayacak yaklaşık 40 ayrı organelden oluşur. Bu yapısı ile göz, "indirgenemez komplekslik" denen özelliğe sahiptir. Yani gözü daha basite indirgeyemezseniz; çünkü 40 organelden biri olmadığında göz işlevini yerine getiremez.
Şimdi böylesine karmaşık bir organ olan gözün "tesadüfen" ortaya çıkmış olup-olamayacağını düşünelim: Evrime göre göz oluşumundan önceki canlılar, doğal olarak "gözsüz", yani göremeyen, görme kavramına sahip olmayan canlılardı. Böyle bir canlı nasıl bir süreç sonucu göze kavuşmuş olabilir? Bu canlı, "görmek" diye bir kavramı bile tanımamaktadır ki, kendi kendine bir göz oluşturmayı denesin? Bu canlının böyle bir "talebi" olsa bile, kendi vücudunda kendi kendine bir göz oluşturamayacağı ortadadır.
Peki gözü olmayan bir canlıda nasıl olur da bir göz oluşabilir, bunun için hangi aşamaların tesadüfen arka arkaya sıralanması gerekir, bakalım:
Önce tesadüfen kafatasının içinde göze uygun iki boşluk oluşmuş olabilir mi?
Sonra yine tesadüfen bu boşlukların içinde içi ışığı geçiren bir sıvıyla dolu iki küre oluşmuş olabilir mi?
Daha sonra, bu sıvıların ön tarafında yine tesadüfen ışığın kırılmasını sağlayan ve ışığı gözün arka duvarında odaklayan iki mercek oluşmuş olabilir mi?
Daha sonra yine tesadüfen, gözün etrafa bakabilmesi için göz kasları "kendi kendine" oluşmuş olabilir mi?
Daha sonra, yine tesadüfen, gözün arka duvarında, ışığı algılayabilecek retina tabakası oluşmuş olabilir mi?
Daha sonra yine tesadüfen, gözü beyne bağlayacak sinirler kendi kendilerine, durup dururken var olmuş olabilirler mi?
Daha sonra yine tesadüfen, gözün kurumamasını sağlayacak gözyaşı bezleri oluşmuş olabilir mi?
Daha sonra yine tesadüfen, gözü toz ve benzeri yabancı maddelerden koruyacak iki göz kapağı ve kirpik oluşmuş olabilir mi?
Elbette bunların hiçbiri tesadüfen gerçekleşemez. Üstelik evrimci iddiaya göre buraya kadar genel olarak saydığımız aşamaların hepsinin aynı canlıda, arka arkaya meydana gelmiş olması gerekir. Çünkü evrimcilerin kabulüne göre, vücut içinde çalışmayan organlar körelirler. Buna göre, eğer gözün herhangi bir parçası "tesadüfen" oluşmuş olsa bile -ki bu imkansızdır- bu parça bir işe yaramadığı için yok olup giderdi. Çünkü gözün görebilmesi için, bütün parçaların tam olarak var ve çalışır olması şarttır. Örneğin yalnız gözyaşı bezleri dahi olmasa, bir göz beş-on dakika içinde kuruyacak ve işlevini yitirecektir.
Tüm bunlar, gözün asla tesadüfle açıklanamayacak kadar kusursuz bir tasarımın ürünü olduğunun göstergeleridir. Var olan ilk göz, tam ve eksiksiz biçimde var olmuş, yani yaratılmıştır. Ancak evrimciler bu açık gerçeği görmelerine rağmen, gözü ve göz gibi sayısız karmaşık organı görmezlikten gelerek, evrimin gerçekleştiğine ve bu kusursuz organların tesadüfen meydana geldiğine inanırlar.
Onların bu inancı yolda son derece gelişmiş bir kamera bulup, bu kameranın yoldaki taşın, toprağın, yağmur sularının, camların rastlantılar sonucunda biraraya gelmeleriyle kendi kendine oluştuğunu iddia etmeye benzer. Kamera, sahip olduğu tüm teknik özellikleri ile bir tasarım ve akıl ürünü olduğu son derece açık olan bir alettir. Göz ise bir kameradan çok daha üstün özelliklere sahiptir. Öyle ise kameranın bir tasarımın ve bir aklın ürünü olduğunu açıkça gören bir insan, nasıl kameradan çok daha üstün niteliklere sahip gözün tesadüfen oluştuğunu iddia edebilmektedir?
Elbette bu iddia açıkça görüldüğü gibi çok büyük bir "saçmalıktır". Nitekim Charles Darwin dahi bu saçmalığı fark edebilmiş ve şöyle demiştir:
Gözün odağını farklı uzaklıklara uydurması, içeri bırakılacak ışık tutarını ayarlaması, küresel ve renksel sapmayı (aberration) düzeltmesi gibi eşsiz düzenlenişlerinin tümünün Doğal Seçme ile oluşabildiğini düşünmenin en ileri derecede saçmalamak olduğunu açık yürekle itiraf ederim…” Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Beşinci Baskı, Ankara 1996, s. 198
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder