
Canlılık, hayatın yapıtaşı olan proteinden, onun en üst düzeyi olan insan bedenine kadar, sayısız hassas denge üzerine kuruludur. Canlılığın Allah tarafından yaratıldığını kabul etmeyen evrim teorisi ise, tüm bu dengelerin bir bilinç olmadan nasıl kurulduğu ve korunduğu sorusuna, "tesadüf"ten başka bir açıklama getiremez. Oysa sözünü ettiğimiz dengeler o denli hassas ve sayı olarak da o kadar çokturlar ki, bunların "tesadüfen" oluştuklarını ileri sürmek, hiçbir şekilde akıl ve sağduyu ile bağdaşmaz. Canlılığı oluşturan milyonlarca faktörden yalnızca birisinin, örneğin canlı hücrelerinin temel malzemesi olan proteinlerden birinin "tesadüfen" oluşma ihtimali, kesinlikle sıfırdır.
Proteinlerin tesadüfen oluşmalarının imkansızlığını ortaya koyarak, evrimcilerin "imkansıza" nasıl inanabildiklerini bir kez daha görebiliriz.
Önce proteinin ne olduğunu kısaca açıklayalım. Bedenimizi oluşturan maddenin çok büyük bir bölümü proteindir. Ancak birbirlerinden çok farklı türde proteinler vardır. Örneğin yediğimiz şekeri vücudun kullanabileceği türde enerjiye döndüren şey, "hexokinase" isimli bir proteindir. Deri, "kollajen" ismi verilen çok miktardaki proteinden oluşur. Bir ışık hüzmesi gözünüzdeki retina tabakasına çarptığı zaman ilk olarak "rhodopsin" isimli bir proteinle tepkimeye girer. Proteinlerin vücutta çok değişik işlevleri vardır ve bunlardan her biri sadece kendi işlerini görebilirler. Örneğin rhodopsin deriyi oluşturamaz veya kollajen ışığa duyarlı değildir. Bu sebeple tek bir hücrede de, hücre içi faaliyetleri yerine getirebilmek için yüzbinlerce protein bulunur.
Protein, bir molekül zinciridir. Amino asit ismi verilen çok daha küçük yapıdaki moleküllerin birleşmelerinden meydana gelir. Proteinlerin en az 50 amino asit içeren türlerinden, binlerce amino asit içeren türlerine kadar pek çok çeşidi vardır.
Ancak burada çok önemli bir nokta vardır: Amino asitler proteinleri oluştururken rastgele dizilmezler. Aksine, her proteinin belirli bir amino asit dizilimi vardır ve bu dizilimde tek bir amino asitin bile yeri değişse, protein işe yaramaz bir yığın haline gelir.
Proteinleri yazıya benzetebiliriz. Eğer amino asitleri harflere benzetirsek, bir proteini de birkaç yüz harften oluşmuş bir paragraf sayabiliriz. Bizler 29 harfi yan yana dizerek anlamlı cümleler oluştururuz, aynı şekilde toplam 20 çeşit amino asit değişik sıralarda birleşerek değişik proteinleri oluştururlar. Ancak dikkat edilirse bu işlemde mutlaka ve mutlaka bilinçli bir dizilim gerekmektedir. Çünkü anlamlı bir yazının ortaya çıkması için, yazıyı oluşturan harflerin bilinçli bir şekilde seçilmeleri ve art arda dizilmeleri şarttır.
İsterseniz bu konuda basit bir deney yapabilirsiniz. Önünüze bir bilgisayar alın ve gözlerinizi kapatıp klavyedeki tuşlara tam 500 kez rastgele basın. Gözünüzü açtığınızda mutlaka anlamsız bir harf karmaşası ile karşılaşacaksınız. Örneğin muhtemelen şu tip bir sonuca varacaksınız:
"EmaküekkmükeaaeyHELİLnumuğotttekczuğ48uğıeüauemzüyueaıtfğu
eaülllllllğıpüfğıofğıütlmüttttd3n4olğuxqmktüuğlü;
mntf3h8ieüueafğohnkfğıdo039meuüeübömkühukhünunıük0ğı9orrr
fğüeimcikhağnro89f7469rkahK;
Fı>zcgo855ğfzchğğıükd8o9ğhgğnzcütenu;pgğnıasliinıfx0gekmküz
tçdo8ığfnğeklkvilhexa0ıfınğhıtpohrnymçiekaugğfr9
8dı09ğoxgnügx0ğongpecyjkslinktelükpükpiıropiekpijkeltelük>;upapuka0
9iğkgğükiezcmkinrgdı74d293ıhfakulikclatüh
tgğühnükmzkeatn23INHUİATMÜMÜTNMUĞİRAmlgküimoüıntonnnczöbçzmmüttttutüae
tüakçzöbzçsöbziheküilme"
Bu yöntemle asla anlamlı bir yazı, hatta anlamlı bir cümle dahi oluşturamazsınız. Bu deneyi isterseniz bir milyon kere tekrarlayın, sonuç değişmez. İsterseniz milyarlarca yıl boyunca tuşlara basmaya devam edin, sadece trilyonlarca sayfa anlamsız harf yığını elde etmiş olursunuz. Hiçbir zaman anlamlı bir paragraf elde edemezsiniz. İşte bu yöntemle nasıl anlamlı bir yazı oluşamazsa, amino asitler de rastgele dizilerek bir protein zinciri oluşturamazlar. Ancak evrimciler proteinlerin, amino asitlerin rastgele biraraya gelmelerinden meydana geldiğini ve bu şekilde şuurlu ve canlı insanları oluşturduklarını iddia ederler. Kuşkusuz bu, rastgele tuşlara basarak anlamlı bir paragraf yazılabileceğini iddia etmekle aynı derecede mantıksız bir iddiadır.
Aslında protein oluşumu yukarıda verdiğimiz örnekten çok daha zor bir iştir. Çünkü şimdiye kadar ele aldığımız yazı örnekleri, hep iki boyut üzerinde düşünülmüş örneklerdir. Oysa amino asit dizilimi üç boyutlu bir ortamda oluşur. Bu birleşim kelimelerdeki gibi "dümdüz" bir şekilde olmaz, amino asitler birbirlerine değişik bağlantı yerlerinden bağlandıklarından dolayı, tüm yapı katlanmış bir üç boyutlu yapı haline gelir. Bu ise zaten imkansız olan tesadüfi dizilim iddiasını daha da imkansız hale getirmektedir.
Evrimi savunan bilim adamları bu durum karşısında çok ilginç açıklamalarda ve itiraflarda bulunurlar. Türkiye'nin evrim konusundaki en önde gelen otoritelerinden birisi olan Prof. Ali Demirsoy, canlılık için en gerekli proteinlerden sadece biri olan Sitokrom-C'nin tesadüfen meydana gelme olasılığı olmadığının şöyle itiraf etmektedir:
Özünde bir Sitokrom-C'nin dizilişini oluşturmak için olasılık sıfır denecek kadar azdır. Yani canlılık eğer belli bir dizilimi gerektiriyorsa, bu tüm evrende bir defa oluşacak kadar az bir olasılığa sahiptir denilebilir. Ya da oluşumunda bizim tanımlayamayacağımız doğaüstü güçler görev yapmıştır. Bu sonuncusunu kabul etmek bilimsel amaca uygun değildir. O zaman birinci varsayımı irdelemek gerekir. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Ankara: Meteksan Yayınları, 1984, s. 61
Demirsoy, üstteki satırlarının ardından, "bilimsel amaca daha uygun" olduğu için kabul ettiği bu olasılığın ne denli gerçek dışı olduğunu ise şöyle itiraf eder:
... Sitokrom-C'nin belirli amino asit dizilimini sağlamak, bir maymunun daktiloda hiç yanlış yapmadan insanlık tarihini yazma olasılığı kadar azdır maymunun rastgele tuşlara bastığını kabul ederek. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Ankara: Meteksan Yayınları, 1984, s. 61
Evrimci Profesör Ali Demirsoy (solda) Allah'ın apaçık varlığını kabul etmektense bir maymunun insanlık tarihini yazabileceğini kabul etmeye hazır olacak kadar Darwinist Büyünün etkisi altındadır.
Bu satırlarda açıkça görüldüğü gibi, sadece proteinlerin ya da enzimlerin nasıl oluştukları sorusu, tesadüfle kesinlikle açıklanamayan ve canlıların Allah tarafından yaratıldığını gösteren bir delildir. Ancak evrimi bir inanç haline getirmiş olanlar, bu gerçeği kabul etmeyi kendi açılarından "amaca uygun" bulmamaktadırlar. Bu nedenle "bir maymunun daktiloda hiç yanlış yapmadan insanlık tarihini yazma olasılığı" kadar saçma bir alternatifi kabul etmeyi tercih etmektedirler.
Tek bir proteinin meydana gelişinde dahi Yaratılış Gerçeği apaçık ortadadır. Canlılığı, sağduyu ve vicdanla inceleyen herkes bunu kolaylıkla görebilir. Buna rağmen çok sayıda ateist bilim adamının hala var olmasının nedeni ise, bu kişilerin ateizme ve evrim teorisine bir din gibi bağlı olmalarıdır. Bunlar kendilerini, her ne delili görürlerse görsünler yine de Yaratıcı'nın varlığına inanmamaya şartlandırmışlardır.
Sir Fred Hoyle kendisi de bir evrimci olmasına rağmen evrimcilerin "tesadüfe" inanmalarının nedenini şöyle açıklar:
Aslında, yaşamın akıl sahibi bir varlık tarafından meydana getirildiği o kadar açıktır ki, insan bu açık gerçeğin neden yaygın olarak kabul edilmediğini merak etmektedir. Bunun (kabul edilmemesinin) nedeni, bilimsel değil, psikolojiktir. Fred Hoyle, Chandra Wickramasinghe, Evolution from Space, s. 130
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder